Kitabın Adı:Suç ve Ceza
Yazar: Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Sayfa Sayısı: 687
Basım Yılı: 1886
Özeti;
Fakir bir genç olan Raskolnikov,
başarılı olmasına rağmen hukuk fakültesini maddi sebeplerden ötürü yarıda
bırakmak zorunda kalmıştır. Paranın, parayla ne yapılacağını bilmeyen, insanlık
ailesine parazit olan aşağılık insanların elinde iken, toplumun gelişmesine
büyük katkılar sağlayabileceklerin para sıkıntısı çekmesinin yanlış bir düşünce
olduğunu düşünmektedir. Bu yanlışlığı düzeltmek üzere yaşlı ve zengin olan bir
tefeciyi,ve onun kız kardeşini görgü tanığı bırakmamak için öldürür. Kimsenin
kendisini görmediğini ve geride çok büyük bir olasılıkla bir iz kalmadığını
bildiği halde, bazı tesadüflerin sonucunda Raskolnikov müthiş bir tedirginlik
içine düşer. İnsanlığını, masumiyetini yitirmiştir. Temiz kalpli Sonya'ya
suçunu itiraf eden Raskolnikov, polise de teslim olur ve cezasını çekmek üzere
Sibirya'ya gider.
*****
Suç ve Ceza... Kavram olarak hiçte hoş
bir etki uyandırmasalar da, bu kelimeler hepimizin hayatlarının belli
kesimlerinde, kim bilir belki de bazılarımızın her anında beynini kemiriyordur.
Raskolnikov, dışarıda en yalnız, içinde
en kalabalık hayatlardan birini yaşan, aslında bizden biri... Kendimize itiraf
edemediğimiz, beynimizi delicesine meşgul eden sorularla cesurca yüzleşebilmiş
bir karakter. Zeki ve çalışkan Raskolnikov, hukuk öğrencisi. Ailesinden uzakta.
Fakir bir ailenin çocuğu. Belli bir süreden sonra çeşitli sebeplerden dolayı en
çokta parasızlıktan dolayı okuluna devam edemiyor. Ayrıca ciddi bir rahatsızlıkta
vücudunda baş gösteriyor. Hayat bazen çok güzel nimetler sunarken, bazen de hiç
öyle şeyler yapmamış gibi verdiğini geri alıyor. Böyle olunca da doldurulması
imkansız boşluklar oluşamaya başlıyor yavaş yavaş baş karakterimizde.
Raskolnikov o boşlukları yarattı ve yanlış bir şekilde doldurmaya çalıştı.
Parası yoktu, okula devam edemedi. Berbat rutubet kokan bir tavan arasında
yaşamına devam etmeye çalıştı. Kendi penceresinden bakınca yaşananlara, bunları
kendine hak görmedi. Dışarıda insanlar eğleniyor, gülüyor, kaliteli giyiniyor,
iyi mekanlarda oturup kalkıyor. Onlar
öyle yaşarken ben neden böyle bir hayatı yaşıyorum diye düşünmeye ve
sorgulamaya başlıyor. Bu dönemde tanrıyı da, inancını da sorgulamaya başladı.
Kötü zamanlar geçiriyordu. Bir şeyler yapmalıydı ve yaptı. Yaşlı, zengin tefeci
kadını öldürmeyi çare olarak gördü ve öldürdü. Zaten yaşlıydı ve paraya ihtiyacı
yoktu. Peki sonra... Artık bir suçluydu, cezası vardı elbet. Günlerce düşündü.
Kabul etmedi kendi içinde suçunu. Sonrasında ise pes edip yenik düştü
vicdanına.
Belki de hepimizin içinde bir
Raskolnikov vardır. Haksızlığa uğradığımızı düşündüğümüz, bu dünyanın herkese
eşit ölçüde davranmadığını, adaletsizliğin diz boyu olduğunu bir çıkış, bir
kaçış noktası aradığımız, o noktayı bulamayınca da çaresizliğin verdiği etkiyle
yapmayı doğru gördüğümüz ama aslına çok yanlış olan davranışlara yönelmek gibi
durumlar yaşamadık mı? Etrafında bir sürü insan olsa da, kalabalık içinde
yalnızlaşmadık mı?
Her sayfasında gerçeklik algısı ilmik
ilmik içinize işleyecek bir yapıt. Sorguladım bende Raskolnikov gibi her şeyi. Olayla bir kurgu gibi değildi. Günümüzde sürekli
karşılaşılacak olaylardı. Bu da romanın ne kadar zamansız olduğunun
göstergesidir. Romanı bitirdikten sonra önce kendimi, sonra çevremdeki
insanları ve onlarla olan diyalog sürecini gözden geçirdim.
Gerçeklik nehrinde yıkanıp önümüze
servis edilen, bir nevi bizim için ayna olan eşsiz bir eser.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder